Şantaj kelimesi, Fransızcadan (chantage) dilimize geçmiş bir terimdir ve genellikle “ herhangi bir çıkar elde etmek amacı ile bir kişiyi, kendi aleyhine olan bir bilgiyi ifşa etmekle tehdit etme ” anlamını taşır. Şantajın temelinde, bir kişinin lekelemeye, olumsuz etkilemeye veya zarar vermeye yönelik bir bilginin ifşa edilme tehdidi yatar. Özetle, şantajda asıl odak noktası, kişinin lekeleyici ya da itibarını zedeleyecek bir bilginin ortaya çıkarılması tehdidiyle korkutulmasıdır. Bu korkutma vasıtasıyla çıkar elde etme ya da kişisel hedeflere ulaşma amaçlanır. Bu durum, şantaj suçunun korkutma unsuru üzerine kurulu olduğunu gösterir. Türk Ceza Kanunu’nun Özel Hükümler başlıklı ikinci kitabının Kişilere Karşı Suçları düzenleyen ikinci kısmının yedinci bölümünde Hürriyete Karşı Suçlar ( m. 106-124 ) düzenlenmiştir. İlgili bölüm kapsamında m.107’de çalışma konumuz olan şantaj suçu kaleme alınmıştır. Bu suç, bir kişinin haksız çıkar elde etmek amacıyla başkasını tehdit etmesi ya da ona zarar verme korkusuyla hareket etmesi durumunda gerçekleşir.
Şantaj suçu ile ilgili unsurlardan biri, tehdidin gerçekleşebilir olmasıdır. Yani, tehdit edilen kişi bu tehdidin gerçekleşebileceğine inanmalıdır ve bu tehditten dolayı haklı bir korku içinde olmalıdır. Suçun oluşabilmesi için tehdidin hukuka uygun olmaması ve kişinin haksız bir çıkar sağlamaya çalışması da gerekir. Türk Ceza Kanunu’na göre şantaj suçu işleyen kişi, mağdura karşı hapis cezası ile cezalandırılabilir. Cezanın miktarı, suçun niteliğine, mağdurun durumuna, suçun işlenme şekline ve diğer birçok faktöre bağlı olarak değişebilir. Özellikle şantaj gibi kişiler arası güvenin sarsılmasına ve huzurun bozulmasına sebep olan suçlar, ciddi sonuçlar doğurabilir. Bu nedenle yasal düzenlemelerin titizlikle uygulanması ve suçun işlenmesi durumunda adaletin yerine getirilmesi önemlidir.
Her ne kadar şantaj suçunun cezası hapis cezasıyla belirlense de, yargılama sürecinde olayın detayları, suçun işlenme biçimi ve mağdurun durumu gibi faktörler göz önünde bulundurularak hâkim takdirinde değişiklik gösterebilir. Bu durum, her şantaj suçu davasının ayrı ayrı incelenmesi gerektiği anlamına gelir. Türk Ceza Kanunu’nun ilgili maddeleri, şantaj suçu ve cezası konusunda detaylı bilgi vermektedir. Yasaların doğru bir şekilde uygulanması, suçun önlenmesi ve toplumun huzurunun korunması açısından önemlidir. Bu çerçevede, şantaj suçunun ciddiyeti ve sonuçları göz önünde bulundurularak yasal düzenlemelere uyulması gerekmektedir.
Türk Ceza Kanunu’nun 107. maddesi şantaj suçunu düzenlemektedir. Şantaj, bir kişinin, kendisi ile ilgili olumsuz bir bilgiyi ifşa etme veya zarar verme tehdidiyle korkutarak haksız bir çıkar elde etme amacıyla başkasını zorlamasıdır. Bu zorlama, kişinin haklarını kötüye kullanarak ya da yükümlülüklerini suiistimal ederek haksız bir menfaat sağlamaya yönelik olabilir. Örnek verecek olursak, bir kişinin suç işlemiş bir başkasını ihbar edeceği iddiasıyla kendisine menfaat sağlamaya çalışması şantaj suçunu oluşturabilir. Aynı şekilde, bir gazetecinin, belirli bir miktar para karşılığında belirli bir konuyu haber yapmama tehdidiyle bir siyasi figürü zorlaması da şantaj suçunu oluşturabilir. Şantaj suçunda önemli olan, kişinin haksız bir çıkar elde etmek amacıyla korkutma ve zorlama yöntemlerini kullanmasıdır. Bu suç, kişinin haklarını veya yükümlülüklerini kötüye kullanarak haksız bir şekilde menfaat sağlamaya çalışmasıyla ilgilidir.
Şantaj yapılmış olmakla, kişi kanuna aykırı bir davranışta bulunmaya da zorlanmış olabilir. Bu hususta örnek vermek istersek, belediyede meclis üyesinin, yaptırmış bulunduğu kaçak inşaatı yıktırması durumunda belediye meclisinde muhalefetle işbirliği yapacağından bahisle belediye başkanının bu inşaatı yıktırmamaya zorlaması; keza, taahhüt işleriyle uğraşan bir kişinin, belediye başkanını bir yol inşaatına ilişkin ihalenin kendilerine verilmemesi durumunda hakkında rüşvet suçundan ihbarda bulunacağından bahisle bu ihaleyi mevzuata aykırı olarak kendisine verdirmeye zorlaması, şantaj suçunu meydana getirmektedir.
Şantaj yapılmakla birlikte kişi yükümlü olmadığı bir davranışta bulunmaya zorlanabilir. Şantaj suçunun oluşabilmesi için, mağdurun zorlanması yeterlidir. Şantaj suçunda, mağdurun istenileni yapması gerekli değildir; önemli olan mağdurun zorlanmasıdır. Yani, şantaj suçunun oluşması için, tehdit veya baskı altında kalan mağdurun istenilen eylemi yapmış olması gerekmez. Suçun temel özelliği, bir kişinin haklarını veya yükümlülüklerini kötüye kullanarak haksız bir çıkar elde etme veya başkasını belirli bir eylemi yapmaya veya yapmamaya zorlama çabasıdır. Bu durum, kişinin haksız bir çıkar sağlamak amacıyla baskı, tehdit veya zorlama unsurlarını kullanmasıyla ilgilidir.
Suç, toplumda korunmaya muhtaç birtakım değerlerin ihlal edilmesi olup, esasında bir haksızlık barındırmaktadır. Suçlar, bireylerin iradi olarak kamunun düzenini, bireylerin ve toplumun hak ve menfaatlerini ihlal etmeleri ile ortaya çıkar. Herhangi bir hakkın ihlali, o hakkın değerini ve ağırlığını zedeleyebilir. Kanunlar genel olarak suç olarak tanımladığı normlarla bir veya birçok değeri korumayı hedefler. Genel olarak kişi hürriyetine karşı suçlarla korunan hukuki değer, ferdin tüm alanlarda serbest olarak hareket etme özgürlüğüdür. Şantaj suçu, bir kişinin kanuna aykırı ya da yükümlü olmadığı bir şeyi yapmaya veya yapmamaya zorlayarak kişinin iradesine zarar verme eylemi olarak ele alınır. Söz konusu suçta korunan hukuki yarar, kişinin iradesinin haksız bir şekilde bozulması veya zorlanmasıdır.
Şantaj, bir kişinin para ya da başka bir çıkar elde etmek amacıyla, kendisiyle ilgili olumsuz bir bilgiyi ifşa etme ya da zarar verme tehdidiyle korkutma eylemi olarak tanımlanabilir. Ayrıca, bir kişiye zarar verebilecek bir durumun açıklanması tehdidi ile para talep etme ya da elde etme çabası olarak da görülebilir. Bu suç, kişinin iradesini istenilen yönde etkilemeye çalışarak haksız bir çıkar sağlama girişimi olarak ortaya çıkmaktadır.
Şantaj suçu, kişinin iradesine yönelik haksız bir müdahale olduğundan, burada korunan özgürlük kavramı genellikle kişinin ” iç hürriyeti ” olarak tanımlanır. Kişinin fiziksel serbestliğini ifade eden “dış hürriyeti” ise genellikle şantaj suçunda korunan bir alan olarak değerlendirilmez. Şantaj suçunda, şeref ve saygınlık gibi değerlere zarar verme tehdidi ile haksız çıkar sağlama çabası söz konusu olduğunda, kişinin malvarlığı da korunan değerler arasında yer alabilir. Bu durumda, hem kişinin irade özgürlüğü hem de malvarlığı birlikte korunmuş olur. Şantaj suçu ile ilgili korunan değerler, genel olarak kişinin içsel özgürlüğü ve iradesi ile ilişkilendirilir. Ancak şu var ki şeref ve malvarlığı gibi diğer değerler de şantajın doğasına göre korunabilir ve bu suçun işlenmesi durumunda bu değerlerin zarar görmesini engellemeye yönelik hukuki düzenlemeler mevcuttur.
Suçun gerçekleşebilmesi için, belirli bir yönde icrai ya da ihmali insan davranışının sonucunda dış dünyada bir değişiklik olması gerekmektedir. Suçun maddi unsuru, bu davranışın bir eylemi ifade eder. Bu eylem, toplumda tanımlanan yasalara göre değerlendirilir ve suçun meydana gelmesi için bir temel oluşturur. Dolayısıyla, suçun maddi unsuru, eylemin fiziksel gerçekleşmesi ile ilgilidir ve suçun oluşabilmesi için bu eylemin varlığı önemlidir.
Türk Ceza Kanunu 37. Maddesinin 2. Fıkrasına göre, suçun tanımındaki eylemi gerçekleştiren kişi suçun failidir. Yani, suçun işlenmesinde aktif rol oynayan kişi fail olarak kabul edilir. Suçlar genellikle herkes tarafından işlenebilir. Şantaj suçu da bu kapsamda, faili belirli bir özellik göstermeksizin herhangi bir kişi tarafından işlenebilir. Ancak, 107. madde, farklı özelliklere sahip iki fıkrayı içerir ve 1. fıkrada fail konusunda özel durumlar olabileceğinden, her iki fıkrayı ayrı ayrı değerlendirmek daha faydalı olabilir. Bu durumda, her bir fıkra kendi içinde özel niteliklere sahip olduğundan, failin durumu her bir fıkra için ayrıca ele alınmalıdır.
Türk Ceza Kanunu 1. fıkrasında geçen “hakkı olan veya yükümlü olduğu bir şeyi yapacağından veya yapmayacağından bahisle…” ifadesine göre, suçun faili, bir hak ya da yükümlülük sahibi kişi olabilir. Ceza hukukunda, belirli faillik vasfına sahip kişiler tarafından işlenen suçlara “özgü suçlar” adı verilir. Şantaj suçu 107. Maddesinin 1. Fıkrası bağlamında özgü suç niteliği taşıyıp taşımadığı sorusuyla ilgili doğrudan evet veya hayır demek doğru olmaz. Çünkü bir hak ya da sorumluluğun yerine getirilmesi bazen belirli kişilere atfedilebilirken bazen herkes o hak ve sorumluluğu taşıyabilir. Başka bir deyiş ile açıklamak gerekirse herkesin hak ve yükümlülük sahibi olabileceği durumlar olduğu gibi, bazı kişilerin bu hak ve yükümlülüğü taşıyabileceği durumlar da vardır. Bu neden ile Türk Ceza Kanunu 107. Maddesinin 1. fıkrası açısından, herkesin hak ve yükümlülük sahibi olduğu durumlarda özgü suçun varlığından bahsetmek uygun olmaz.
Kendisine ya da başkasına yarar sağlamak amacı ile bir başka kişinin şeref ya da saygınlığını ihlal edebilecek konuları açıklama tehdidinde bulunan her birey bu suçun faili olarak nitelenebilir. Faillik bu hükümde özel bir durum arz etmez. Şeref ve saygınlığa zarar verecek hususların kamu görevlisi tarafından, görevi gereği elinde bulundurduğu araç ve gereçler ile işlenmesi durumunda failin cezası 266. Madde uyarınca nitelikli halden dolayı artırılacaktır. Ancak bunun için ilgili suç tipinde kamu görelisi sıfatının yer almıyor olması gerekecektir.
Şantaj suçunun mağduru, Türk Ceza Kanunun düzenlediği diğer suçlar gibi yalnızca gerçek kişilerdir. Genel olarak suçun mağduru, hukuki korumanın amaçlandığı kişiler olan gerçek bireylerdir. Tüzel kişiler aleyhine, özellikle de itibarlarına zarar verecek şekilde şantaj suçu işlense bile, onlar sadece bu suçtan zarar gören olarak değerlendirilmelidirler. Kanun koyucu, şantaj suçunu bu bölümde hüküm altına alıp düzenleyerek yalnızca gerçek kişilerin suçun mağduru olabileceğini hedeflemiştir. Bu suçta malvarlığına ilişkin değerlerin korunması da göz önünde bulundurulmuş olsa da bu ikincil bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır.
Şantaj suçunda araç olarak kullanılan tehditten etkilenecek kişi ile yarar (TCK – m. 107/2) veyahut haksız çıkar ( TCK – m.107/1) elde edilecek kişinin aynı olması gerekmemektedir. Bu hususta örnek verecek olursak, bir kardeşe sahip olduğu lüks arabayı kendisine vermediği takdirde erkek kardeşinin eşcinsel olduğu yönünde haberler yayılacağına yönelik tehdidi bu şekilde nitelendiririz.
3- Suçun (Hareketin) Konusu Nedir?
Suçun konusu denildiğinde, suçun üzerinde gerçekleştiği kişi veyahut şeyleri ifade edilmektedir. Şantaj suçuna bakmış olduğumuzda, bireylerin özgür iradesi kısıtlanmakta olduğundan suç kapsamında gerçekleştirilen fiillerden zarar gören kişi ya da kişiler, şantaj suçunun konusunu meydana getirmektedirler.
Suçu teşkil eden fiilin meydana gelmesi ile suçun konusu ya zarar görmekte ya da tehlikeye uğratılmaktadır. Şantaj suçunun 1. fıkrasında hüküm altına alınan tanımına bakıldığında suçun oluşabilmesi için mağdurun irade hürriyetinin etkilenmiş olması şartı kesin olarak aranmaz. Yani burada demek istenen şey, suçun tamamlanabilmesi için failin arzusuna kavuşması gerekmez. Bu nedenle de şantaj suçunun bir tehlike suçu olduğu açıktır.
Şantaj suçunun 2. Fıkrasında hüküm altına alınan hali açısışından da aynı husus geçerli olmaktadır. Bu durumun gerçekleşmesi için kişinin şeref ve saygınlığına zarar verebilecek nitelikteki unsurların açıklanacağı ya da isnat edileceği tehdidi yeterlidir. Kanun koyucu bu düzenlemede tehdit içeren durumların “ zarar verebilecek ” bir nitelikte değil, “ zarar verecek ” nitelikte olması koşulunu aramıştır. Bu sebeple de ihtimale dayalı bir hususun objektif zarar tespiti çok zor olmuş olacağından şantaj suçu meydana gelmemiş olacaktır. Bu durumda şantaj suçu bir “ somut tehlike suçu ” olarak karşımıza çıkmaktadır.
Türk Ceza Kanunu 107. Maddesinin 1. fıkrasında şantaj suçunu oluşturmakta olan fiil “ Hakkı olan veya yükümlü olduğu bir şeyi yapacağından veya yapmayacağından bahisle, bir kimseyi kanuna aykırı veya yükümlü olmadığı bir şeyi yapmaya veya yapmamaya ya da haksız çıkar sağlamaya zorlamak” şeklinde kanun koyucu tarafından hüküm altına alınmıştır. Bundan yola çıkarak bu suçun maddi unsuru 2 seçimlik hareketten oluşmaktadır: Bunlardan ilki, “ Hakkı olan bir şeyi yapacağından veya yapmayacağından bahisle icbar ” olup 2. Unsuru ise “ Yükümlü olduğu bir şeyi yapacağından veya yapmayacağından bahisle icbardır. ”
Söz konusu 1. fıkrada aslında yasal ve kullanılması meşru olan bir hakkın ya da yükümlülüğün mevcudiyeti ifade edilmektedir. Ancak ne var ki meşru olan bu hak ya da yükümlülük kötüye kullanılmaktadır. Bunun sonucunda mağdur kanuna aykırı bir davranışta bulunmaya, yapmak ile mükellef olmadığı bir şeyi yapmaya ya da yapmak zorunda olduğu bir şeyi yapmamaya icbar edilmekte veyahut haksız çıkar elde etmiş olmaktadır. Görüldüğü üzere TCK m. 107/1 bakımından hareket yasal bir zeminden suç teşkil eden bir zeminine doğru kaymaktadır.
Burada önemle vurgulamak altını çizdiğimiz şey failin bir hak ya da yükümlülüğe sahip olmasıdır. Fail, kendi hakkını kullanmayacağını ya da yükümlülüğünü yerine getirmeyeceğini karşı tarafa bildirerek, özgür iradesini baskı altına almak suretiyle, onu olumsuz yönde hareket etmeye zorlamış olmaktadır. Bu durumda, kişi baskı altında hissederek istenmeyen bir eylemi gerçekleştirmeye zorlanabilir, kendi haklarından veya yükümlülüklerinden vazgeçmeye mecbur bırakılabilir. Belirtmek gerekir ki ortada bir hak ya da yükümlülük bulunmadan bir menfaat temini yoluna gidiliyorsa veyahut mağdur bir şey yapmaya veya yapmamaya zorlanıyorsa ortada şantaj suçu yoktur diyebiliriz. Bu durumda somut olayın şartlarına göre mevcut ise başka hangi suçların meydana gelmiş olabileceğinin araştırılması gerekir. Mevzubahis olan bu araştırma bir hak ya da yükümlülüğün varlığı yalnızca ceza hukuku bakımından değil tüm hukuk bakımından incelenmelidir ki doğru sonuca ulaşılabilsin.
Şantaj suçu çerçevesinden de baktığımızda suç ile korunmak istenen hukuki değer en başta kişinin iradesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Kişinin iradesi fesada uğratılmakta, kişi serbestçe hareket edememektedir. Şayet ortada iradeyi zorlayan bir ihlal yok ise, kişinin iradesi icbar olunmaz ise suçun varlığından da söz edemeyiz. Elbette ki şu hak ya da yükümlülük mağdurun iradesini zorlar şeklinde kesin bir ifadeye yer vermek doğru olmaz. Klasik tabirle açıklamak istersek, mağdurun etkilenip etkilenmeyeceğini ya da hangi ölçüde etkilenip etkilenmeyeceğini, her somut olaya göre hâkim ayrı ayrı tespit edecektir.
Bir kişi, sahip olduğu yasal bir hakkını kullanacağını belirterek başka bir kişiyi tehdit etse dahi, bu durum şantaj suçuna yol açmaz. Bu hususa örnek vermek gerekirse, restoranda para çalan bir garsonu gören biri, garsonu yanına çağırıp ‘Eğer tekrar aynı şeyi yaparsan seni şikâyet ederim’ demiş olursa, bu şantaj suçu oluşturmaz. Fakat ‘Seni şikâyet etmemi istemiyorsan, 2 ay boyunca burada ücretsiz çalışacaksın’ şeklindeki bir ifade şantaj suçunu meydana getirmektedir. Bu sebeple, bir kişinin yasal bir hakkını kullanması, hakkın kötüye kullanılması olarak algılanmazsa, bu durum şantaj suçu oluşturmaz. Bunlara ek olarak kanunun lafzına baktığımızda, failin elde etmeye çalıştığı çıkarın haksız olması gerektiği belirtiliyor. Gerçekten de, fail eğer bir şeyi yapmasını ya da yapmamasını sağlamak için sahip olduğu bir hakkı veya yükümlülüğü bir bahane olarak kullanarak mağdurun üzerinde herhangi bir baskı kuruyorsa ve karşılığında bir çıkar elde etmeye çalışıyor ise elde etmeye çalıştığı çıkarın haksız olması gerekmektedir.
Türk Ceza Kanununun 107. maddesinin 2. fıkrasında şantaj suçunu oluşturan fiil “ bir kişinin şeref ve saygınlığına zarar verecek nitelikteki hususların açıklanacağı ya da isnat edileceği yönündeki tehdit ”tir. Burada öncelikle maddede geçen şeref, saygınlık ve isnat etme terimlerinin açıklanması gerekmektedir.
Şeref kavramı , ” bir kişinin, başkalarının gösterdiği saygının temellendiği kişisel değer ya da toplum nezdinde kabul edilen iyi şöhret ” olarak tanımlanırken, saygınlık terimine baktığımızda ise ” güvenilirlik durumu, itibar, prestij ” anlamında ifade edilir. Söz konusu maddenin ifadesinde geçen ‘açıklanması’ kavramı ile şeref ve saygınlığa zarar verebilecek nitelikteki bir durumun, başka bir deyişle söyleyecek olursa tehdidin konusunun geçmişte yaşanmış bir olay olabileceği ifade edilebilir. Yani burada demek istenen geçmişte yaşanmış olumsuz bir durum, fail tarafından mağdurun aleyhine bir çıkar elde etmek amacıyla kullanılmaktadır. Yine aynı maddede “ açıklanma ” lafzı ile birlikte “ isnat etme ” kelimesi de kullanılmıştır. Bunlar TCK m. 107/2 açısından seçimlik hareketlerdir. İsnat etme, “iftira, karacılık, yükleme ” gibi anlamlara gelmektedir. Önceki cümlede belirtilen olay, geçmişte gerçekleşmiş bir durumdan bahsedilirken, suçlama durumunda ise geçmişte yaşanmış ve tamamlanmış bir olaydan değil, daha önce yaşanmamış, uydurma bir olayın kişinin şeref ve saygınlığını zarara uğratma tehdidi ile kişiye zarar verme amacı ile ortaya atılması söz konusudur. Bu bağlamda, iddia edilen olayın gerçekliğine inanılır olması gerekmektedir.
Diğer yandan menfaat sağlama mevzusuna ilişkin TCK m. 107/1 de “çıkar”, m. 107/2 de “yarar” kelimeleri kullanılmıştır. Ancak kanaatimizce ikisi arasında fark bulunmamaktadır. Hem Türk Ceza Kanunu madde 107/1 hem de 107/2 açısından, haksız çıkarın ya da yararın elde edilmiş olması, suçun tamamlanması için zorunlu değildir. Yani suç, sadece eylem ya da eylemin sonucuyla sınırlı bir suçtur. Bu durumda, elde edilmiş olan yararın veya çıkarın değil, elde edilmesi ya da sağlanması amaçlanan yarar veya çıkar ifadelerinin kullanılması daha uygun olacaktır. Yarar, doğrudan fail tarafından elde edilmiş olmak zorunda değildir. Fail, TCK m. 107/2 bakımından şantaj suçunu işlemek amacıyla başkasına yarar sağlamak isteyebilir. Öte yandan da tehdidin konusu, mağduru doğrudan ilgilendirdiği gibi, mağdurun yakınlarını da ilgilendiren bir konu olabilir. Ancak, bu açıklama sadece mağdurun şeref ya da saygınlığına zarar verebilecek nitelikte olmalıdır. Şeref ya da saygınlığa zarar verecek hususların açıklanması, herhangi bir yolla gerçekleştirilebilir. Bu bir yazı olabileceği gibi sözle de olabilir. Benzer şekilde şeref veya saygınlığa zarar verebilecek bir hususun açıklanacağı tehdidi de söz, yazı, jest, mimik vs. şekillerde olabilir. Yine bu tehdit doğrudan mağdura iletilmeyip, üçüncü kişiler aracılığıyla bildirilmesi de mümkündür
Şeref ya da saygınlığa zarar verecek durumların açıklanması, herhangi bir yolla gerçekleştirilebilir. Bu bir yazı olabileceği gibi sözle de meydana gelmektedir. Benzer şekilde şeref ya da saygınlığa zarar verebilecek bir hususun açıklanacağı tehdidi de söz, yazı, jest, mimik vs. şekillerde olabilir. Yine bu söz konusu tehditin doğrudan mağdura iletilmeyip, üçüncü kişiler aracılığı ile de bildirilmesi mümkündür. Bahsedilen konuların, genel kamuoyu tarafından bilinmeyen, gizli tutulan hususlar olması gereklidir. Aksi takdirde, herkes tarafından bilinen konuların açıklanması tehdidi, şantaj suçunu oluşturmaz.
Suç işlemek için failin ortaya koyduğu irade, manevi bir bağ oluşturur. Eylem ile fail arasındaki bu manevi bağın varlığı olmadan suçun varlığından söz edilemez. Bu bağlamda, manevi unsuru oluşturan bağlantı, failin kastı veya taksiriyle ilişkilendirilebilir. Şantaj suçunun kasten işlenebilen bir suç olduğunu belirtmek mümkündür.
Türk Ceza Kanunu madde 107/1 de düzenlenen şantaj suçu açısından fail, hakkı olan ya da yükümlü olduğu bir şeyi yapacağından veya yapmayacağından bahisle, bir kimseyi kanuna aykırı ya da yükümlü olmadığı bir şeyi yapmaya, yapmamaya ya da haksız çıkar sağlamaya zorlamaktadır. Burada suçun meydana gelmesi açısından failde kasttın bulunması yeterlidir. Doktrine baktığımızda 1. fıkra açısından kanuna aykırı ya da yükümlü olmadığı bir şeyi yapmaya veya yapmamaya zorlamak ya da haksız çıkar sağlama özel kastıyla hareket edilmesi gerektiğinden söz edilmektedir.
Türk Ceza Kanunu’nun 107/2. maddesinde, birinci fıkradan farklı olarak belirli bir yönde hareket etme zorunluluğu bulunmaktadır. Bu zorunluluk, failin kendisine ya da bir başkasına yarar sağlamak amacıyla, mağdurun şeref ya da saygınlığına zarar verecek konuların açıklanacağı veya isnat edileceği tehdidinde bulunmasıdır. Bu nedenle, TCK madde 107/2 açısından şantaj suçunun gerçekleşmesi için yarar sağlama amacı ile hareket etmek gereklidir. Hukuk doktrininde çoğunluk görüşüne baktığımızda ise bu noktada yarar sağlama amacı, özel kastın varlığını göstermektedir.
C. Hukuka Aykırılık
Şantaj suçuna bakmış olduğumuzda hukuka aykırılık bir özelliği taşımaz. Ancak şu var ki 1. fıkrada, failin sahip olduğu ya da yerine getirmesi gereken bir hakkı yerine getireceği veya yapmayacağı yönünde söz konusu edilmektedir. Güncel hukuk düzeni içerisinde bir kişinin sahip olduğu veya yerine getirmesi gereken bir hakkı yerine getirmesi, genel olarak hukuka aykırılık teşkil etmez. Burada önemli olan nokta ise, şantaj suçunun 1. fıkrası açısından, failin sahip olduğu hakkı ya da yükümlülüğü kötüye kullanıyor olmasıdır. Bu sebeple, bu tespit doğru bir şekilde yapılmalıdır.
Şantaj suçu sırf hareket suçudur. Eylem suçlarında, eylem ayrıştırılamaz. Yani şantaj suçunda, failin mağdurun iradesini etkilemeye yönelik eylemleri gerçekleştirmesiyle suç tamamlanmış olur. Mağdurun zarara uğrayıp uğramadığının bir önemi yoktur. Bu açıdan, şantaj suçunda teşebbüs genellikle mümkün olmasa da bazı durumlarda şantaj suçunda teşebbüs gerçekleşebilir.
Hazırlık aşamaları ile icra aşamaları arasındaki net ayrımın var olduğu durumlarda, şantaj suçunda teşebbüs olasılığı vardır. Örneğin, şantaj mektubunun veya e-postanın gönderilmesine rağmen mağdura henüz ulaşmamış olup yetkililer tarafından öğrenilip ele geçirilmiş olması durumunda, şantajda teşebbüs söz konusu olabilir. Şantaj suçunda teşebbüs halinde, TCK’nın 35. maddesi uyarınca faile verilecek cezada indirim yapılabilir.
Şantaj suçu bakımından iştirak hükümleri farklı bir özellik taşımamaktadır. Çoğu suçta olduğu gibi şantaja iştirak şantaja yardım etme, azmettirme şeklindedir.
Aynı suç işleme kararı çerçevesinde, farklı zamanlarda aynı kişiye karşı birden fazla şantaj suçunun işlenmesi mümkündür. Yani şantaj suçunu oluşturacak bir eylemin, aynı suç kararı kapsamında farklı bir zamanda tekrarlanması mümkündür. Bu durumda, belirtilen madde hükmüne göre zincirleme suç hükümleri uygulanarak cezada artırım yapılabilir.
Benzer şekilde, tek bir olayda aynı anda birden fazla kişiye karşı şantaj suçunun işlenmesi de mümkündür. Bu durumda da zincirleme suç hükümleri uygulanır ve bu kapsamda hükmedilecek ceza artırılır.
5237 sayılı TCK’nın 107. maddesine göre Şantaj suçunun cezası, suçun tüm biçimleri için aynıdır. Şantaj suçunun cezası, 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası ve 5000 güne kadar adli para cezası olarak düzenlenmiştir.
Tehdit suçu TCK’nın 106. Maddesinde düzenlenmiştir. Tehdit ve şantaj suçları birbirinden aşağıda sayacağımız bazı yönlerinden dolayı ayrılır:
1- Şantaj suçunda fail mağduru hakkı olan veya yükümlü olduğu bir şeyi yapacağından bahisle tehdit etmekte iken tehdit suçunda hak ve yükümlülük söz konusu değildir.
2- Şantaj suçunda fail bir kimseyi kanuna aykırı ya da yükümlü olmadığı bir şeyi yapmaya ya da yapmamaya ya da haksız çıkar sağlamaya zorlamaktadır. Oysa tehdit suçunda failin amacı sınırlandırılmış değildir. Bunlardan başka birçok konuda tehdit suçu işlenebilir.
3- Tehdit suçu nitelikli şekilde işlenebilirken şantaj suçunun nitelikli hali mevcut değildir.